Tarih, huzur, eğlence, zerafet, ziyafet... 12 adımda Sultanların...

Tarih, huzur, eğlence, zerafet, ziyafet... 12 adımda Sultanların şehri Edirne'yi yakından keşfedin!

Tarih, huzur, eğlence, zerafet, ziyafet

17 Nisan 2017 - 11:49

Tarih, huzur, eğlence, zerafet, ziyafet... 12 adımda Sultanların şehri Edirne'yi yakından keşfedin!

Bir şehrin, 'marka bir şehre' dönüşürken, sahip olduğu derin tarihi ve kültürel birikim, farklı inanç ve medeniyetlerden günümüze kalan izler, geniş bir gastronomi kültürü, doğal kaynaklarının güzelliği ve nesilden nesile aktarılan uçsuz bucaksız bir kent hafızası, ona bu yolculukta eşlik eden başlıca yol arkadaşlarıdır. Şehrin ruhunu taşıyan bu asırlık birikim, bir de modern hayatın tüm ihtiyaçlarına cevap veren bir kent dokusu ile bütünleştiğinde ortaya çıkan tablo 'marka bir şehir' olmanın da ötesine geçer. Başka bir ifadeyle, artık o şehir 'anlatılmaz, yaşanır' kategorisine dahil olmuştur...



Edirne, keşfetmeye doyamayacağınız kadar büyük bir hazineyi içinde saklıyor. Hem gözünüzde, hem ruhunuzda, hem damağınızda hem de dimağnızda ayrı bir iz, ayrı bir lezzet bırakmadan sizi geri göndermeyecek kadar cömert bir şehir. O yüzden Edirne'yi kelimelere sığdırmak gerçekten kolay değil... Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in de dile getirdiği gibi, 'Her şey biter ama Edirne bitmez...' Gelin, Osmanlı İmparatorluğu'nun 92 yıl boyunca payitahtlığını yapmış bu muhteşem şehri 12 adımda yakından keşfedelim...

NERELERİ GÖRMELİ?

Şehrin kalbinde yüzlerce yıllık tarihin izini sürün

Edirne, Meriç, Arda ve Tunca nehirlerinin ortasında yer alıyor. M.S. 124 yılında Trakya’yı gezen Roma İmparatoru Hadrian, Edirne’ye kendi adını verip, “Hadrianapolis” demiş; zaman içinde bu isim Edirne’ye dönüşmüş. Edirne, Osmanlılar’ın Rumeli fetihleri sırasında da önemli rol üstlenmiş. Yıldırım Bayezid, İstanbul kuşatmasını Edirne’den yönetmiş. 1829’da ve 1877-78’de Rusların, 1913’te Bulgarların, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Yunanlıların yönetiminde kalmış. Lozan Antlaşması sayesinde kazanılarak Türkiye’nin sınırlarına dahil olmuş. Şehirde bu geri dönüşün anısına yapılan bir Lozan Anıtı da bulunuyor.

Edirne’nin simgesi Selimiye...

Edirne’yi gezmeye başlamak için ilk adımı Selimiye Camii’ne atmalısınız. Mimar Sinan’ın “ustalık dönemi eseri” olan Selimiye, şehrin simgesi. 1569-1575 yılları arasında tamamlanan bu görkemli yapının, Koca Sinan’ın İstanbul’daki muhteşem yadigârı Süleymaniye Camii’nin güzelliğini geride bıraktığı düşünülür. Yerden yüksekliği 43 metreyi bulan 31 metre çapındaki kubbesiyle dikkat çeker. 2011 yılında kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Miras Listesine alınan cami; iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşır. Türk İslam Sanatları Müzesi ise küçük ancak çok keyifli; zaman ayırdığınıza pişman olmazsınız.

Bir sarayın hayalinin izinde

Saray-ı Cedid, yani Yeni Saray... Bir zamanlar burada bütün ihtişamıyla yükselen saray kompleksi, 1365’ten 1453 yılına dek 88 yıl boyunca devletin odağı olmuş. İstanbul’un fethinden sonra ise, bir İmparatorluk haline gelen Osmanlı’nın başkenti İstanbul’a kaymış olsa da, padişahların görüş alanından çıkmamış bu güzel saray... Gerektiğinde Avrupalı misafirlerin dinlence mekanı, gerektiğinde Avrupa seferine çıkan orduların mola yeri olmuş. Padişahlar, kızlarının düğünlerini, şehzadelerinin ise sünnetlerini burada yapmış. Bugün sarayın yerinde olan ve bir iki saray duvarı kalıntısı barındıran geniş arazide durduğunuzda, rüzgarın fısıltılarına kulak verirseniz, size geçmişe dair öyküler anlatır. Bir zaman görkemli bir sarayın yükseldiği bu bomboş alanın tam ortasında durmalı, gözlerinizi kapatmalı ve hayal etmelisiniz:

Dünyanın 3. büyük sinagogu

Büyük Edirne Sinagogu, Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük sinagogu olma özelliğine sahip. 1905’te bir yangınla yok olmuş ve 2. Abdülhamit’in fermanıyla yeniden yapılmış. 1934 Trakya Olaylarında Yahudi cemaatinin zorunlu olarak Edirne’yi terk etmesi nedeniyle uzun yıllar yalnızlıkla baş başa kalan sinagog, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek 2015 yılında yeniden ibadete açıldı. Şehirde 16. yüzyıl ortalarında Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa için yapılan ve bugün bir otele dönüştürülen kervansaray dikkat çekiyor. Alışveriş yapmak için 15. yüzyıldan kalan Bedesten Çarşısı’na ya da Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan Ali Paşa Kapalı Çarşısı’na gidebilirsiniz.

Osmanlı'da Tıp bu müzede görülür

Edirne’ye gidiyorsanız II. Bayezid Külliyesi’ni ziyaret etmeden dönmemelisiniz. Burası, ödüllü bir müze. En iyi müze seçildi; en İyi sergi ödülü aldı ve UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne girmeyi başardı. Darüşşifayı bugün gezerken, 15 ve 18’inci yüzyıllarda Osmanlı tıbbının ne kadar ileri seviyede olduğu rahatlıkla görülüyor. Binanın heksagram yapısı da, ona yoğun bakım ünitesi olma özelliğini kazandırıyor. Belki de dünya üzerindeki ilk yoğun bakım ünitesi burası. Bir noktadan alanın tümüne hakimsiniz; diğer yandan 6 kışlık odanın hiçbiri diğerini görmüyor. Yani daha o yıllarda hasta mahremiyetine verilen önem ortada.

NELER YEMELİ?

Her sokağında yeni bir lezzet keşfedin

Edirne mutfağı ülkemizin en zengin mutfaklarından biri. Edirne, Osmanlı mutfağının günümüze yansıyan örneklerini hala bulabileceğiniz bir kent. Geçmiş zamanda padişahların av köşkü de buradaymış ve bildiğiniz gibi av eti sultan sofralarının olmazsa olmazı. Ayrıca Yahudilerin özellikle zeytinyağlı yemekleri de mutfağa derinlik kazandırmış.

İncecik dilimlenmiş, lokum gibi kızarmış tava ciğeri

Edirne’de yenecekler listesinin ilk sırasında tabii ki meşhur yaprak ciğer geliyor. Birlikte servis ettikleri kızartılmış kuru biberin kattığı aroma bir başka... Yanına söyleyebileceğiniz ve gayet yoğun bir kıvama sahip cacık da ciğer menüsüne çok yakışıyor. Edirne ciğeri tazeleğiyle, ustalık gerektiren özel kesimiyle ve lezzetiyle gerçekten de gastronomik bir başyapıt. Ciğeri Meşhur Edirne Ciğercisi Kazım ve İlhan Usta'da, Ciğerci Niyazi Usta'da, Aydın Tava Ciğercisi’nde ya da Taşhan Restoran’da deneyebilirsiniz.

Edirne'nin 5 yıldızlı köftesi

Edirne'nin ciğeriyle beraber bir başka öne çıkan lezzeti de köftesi... Trakya’nın kıvırcık kuzusunun kaburgasından yapılan, yağı kararında içi sulu köftesinin tadına doyulmuyor. Ayrıca Karaağaç
biberinden yapılan acılı sos, köfte ve ciğerin ayrılmaz eşlikçisi. Köfte ziyafetinin ardından tahin ve cevizli Hayrabolu tatlısını deneyebilirsiniz. Şehrin en popüler köftecisi, Köfteci Osman... Köfteci Osman’a göre köftelik et, doğurmamış hayvanın etinden olurmuş. But değil kaburga kullanılmalıymış. İçine konacak soğan pirinçten küçük doğranmalıymış. İyi bir köftenin üstünden yağların damla damla süzülmesi gerekirmiş... Böylece ortaya şişman, yağlı, sinirsiz, sulu ve nefis köfteler, eşsiz bir ziyafet için hazır hale geliyor.

Birbirinden enfes yöresel lezzetler

Edirne, göç eden toplulukların geçiş ve yerleşim bölgesi olmuş. Balkanlardan gelen muhacir ve göçmenlerin yanı sıra Ermeni, Roman, Gagavuz, Tatar, Yahudi gibi birçok halk topluluğu bu coğrafyada yüzyıllarca beraber yaşamış, komşuluk etmiş ve çok zengin bir mutfak kültürü hediye etmiş bu topraklara. Bu çok kültürlü zengin mutfağın mönüsünde Kuzu etli yahniler, taze soğanlı kuzu kapama, terbiyeli et ve sebze yemekleri, kandilli mantı, ciğer sarma, zerde, bulgurlu kolböreği, papaz yahnisi, turşulu kapuskalar, Rumeli usulü musakkalar, Arnavut usulü kolbörekleri, Rumeli akıtması, peynir helvası, bademli baklava, kabak pidesiyle uzayıp giden muhteşem bir yemek listesi var.

Bir lezzet abidesi: Badem ezmesi

Edirne’nin en ünlü ürünlerinden badem ezmesinin İspanya’dan göç eden Safarad’larla geldiği tahmin ediliyor. Edirne Sarayı'nın da en sevilen tatlılarından... Ayıklanıp kabukları soyulan bademler öğütülerek un haline getiriliyor. Ardından koyu kıvamlı sıcak şerbetle karıştırılıyor. Ezme hamuru mermer tezgahlara yayılıyor. Sonra da rulo haline getirilerek kesiliyor. Gerçek bir badem ezmesinin içine katkı maddesi konmuyor. Bu yüzden paket açılmadığı sürece 30 gün dayanıyor. Açıldıktan sonra ise bir kaç gün içinde tüketilmesi gerekiyor.

NELER YAPMALI?

Bu çok özel deneyimleri yaşamadan dönmeyin

Günü birlik Bulgaristan’a, hafta sonu Yunanistan’a yemeye içmeye gezmeye kaçanlara güzel bir haber: Bunları yapmak için sınır geçmenize gerek yok, Edirne’de hepsi ve daha fazlası var... Osmanlı İmparatorluğu’na 92 yıl başkentlik yapan şehir; geçmişinden miras tarihi dokusu, Meriç’in güzelliği ve lezzetli mutfağıyla, her zaman ilgi odağı olmayı hak ediyor. Genellikle Osmanlı mimarisine ilgi duyanların seyahat rotasında olsa da aslında keşfetmeyi seven herkesin mutlaka görmesi gereken yerler arasında. Ama mutlaka bir bahane isterseniz şehre ya Hıdırellez zamanı ya da geleneksel yağlı güreşlerin yapıldığı festival günlerinde gidebilirsiniz... Edirne’de geçireceğiniz dolu dolu zaman diliminde yaşayacağınız her deneyim, en kestirme ifadeyle sizin için bir “ruh detoksu” olacak.

Kırkpınar'da 655 yıldır devam eden bir gelenek

Yolu Edirne'ye düşenlerin Kırkpınar Yağlı Güreşleri'ni Er Meydanı'nda seyretmeden dönmesi düşünülemez. Yağlı güreşler dünyanın en eski sporu. Köklerinin Sümerlere dayandığı biliniyor. Kırkpınar’da 1362 yılından beri yapılıyor. Düşünün, altı buçuk asırdır süregelen bir müsabaka. Nitekim ‘Guinness Dünya Rekorları Kitabı’na göre en uzun festival imiş. Buradaki stad 1980'de inşa edilmiş. Bu yıl son kez yani 656. yağlı güreşler yapılacak. Baş pehlivan belirlenecek, 'ağa' seçilecek. Çünkü sadece yılda bir kez ilgi odağı olan bu stad, belediyenin yeni projesine göre, yılın her döneminde kullanılan çok fonksiyonlu bir komplekse dönüştürülecek.

Baharı coşkuyla karşılamak isteyenlere

Edirne’de baharın habercisi olarak kabul edilen Hıdırellez (Kakava) Şenlikleri her yıl 5-6 Mayıs tarihlerinde Sarayiçi'nde kutlanıyor. Kakava Şenliği’yle baharın gelişi konser, yarışma ve dans gösterileri gibi birbirinden renkli etkinliklerle tüm insanlığa müjdeleniyor. Yakıldığında yaklaşık 10 metre yüksekliğe ulaşan görkemli şenlik ateşinin çevresinde dilekler dileniyor, sağlıklı bir yıl geçirmek için ateşin üzerinden atlanıyor ve genç-yaşlı, kadın-erkek, yerli-turist yüzlerce insan baharın gelişini hep bir arada coşkuyla kutluyor.

Meriç Nehri'ni içerden keşfedin

Edirne Doğa Sporları Kulübü ve Edirne'yi Tanıtma ve Turizm Derneği işbirliğinde, Bulgaristan'ın Elvoho kentindeki Extreme Adventure G&P'nin destekleriyle gerçekleşen ve Edirne'de bir ilke imza atan Meriç'te kano etkinliği, henüz yeni bir etkinlik olmasına karşın şimdiden büyük ilgi görüyor. Arda Nehri'nin Meriç'le birleştiği noktanın hemen aşağısından başlayan ve yaklaşık iki saat süren etkinlik boyunca kürek çekerek toplamda 7 km yol kat ediyor ve gezinizi Süvari Köprüsü'nde sonlandırıyorsunuz. Meriç üzerinde tüm stresinizden arınacağınız bu huzur dolu kano deneyimini mutlaka tadın.

Nehir kenarından gün batımı

Gün batımını Tunca ve Meriç nehirlerinin birleştiği noktada izlemek ayrı bir keyif. Burada iki muhteşem Osmanlı köprüsü yer alıyor. Meriç nehrinin üzerinde bulunan köprüdeki fresklerle süslü kameriye, ziyaretçilerine olağanüstü bir manzara hediye ediyor. Nehir kıyısında birçok restoran var. Bu mekânlar yaz düğünlerinin de vazgeçilmezleri arasında. Düğün mevsimi başlamışken özellikle hafta sonu gezilerini burada bir çay keyfi ya da akşam yemeği ile noktalamak isteyenlerin aklında bulunsun.

 

 

 

 



















 



















 



















 










Bu haber 1262 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Ev Aletlerini Verimli Kullanma Rehberi
Ev Aletlerini Verimli Kullanma Rehberi
Mimari Harikası Dubleks Prefabrik Evler: Estetik ve Fonksiyonellik Bir Arada
Mimari Harikası Dubleks Prefabrik Evler: Estetik ve Fonksiyonellik...