KLASİK MÜZİK SEVMİYORUM' DEMEK 'BEN YEMEK SEVMİYORUM' DEMEK GİBİDİR...


KLASİK MÜZİK SEVMİYORUM' DEMEK 'BEN YEMEK SEVMİYORUM' DEMEK GİBİDİR...



 


"Üsküdar motor iskelesinden çıkıp sahil yolundan muhteşem boğaz manzarası eşliğinde beş dakika yürüyünce sağ tarafta harika bir taş yapı ile karşılıyorsunuz. O taş binada İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, tarihin kokuları arasında müziğin ritmi ile selamlıyor bizi. Maestro Ender Sakpınar, İDSO Müdürü ve obua sanatçısı Sezai Kocabıyık ile İDSO programına büyük emek veren flüt sanatçısı ve İDSO Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Evcil, Neşe Berber'e orkestralarını ve müziği anlattı."






Tarihine baktığımız'da İstanbul'un müzik yaşamında önemli bir yeri olan ve besteci Cemal Reşit Rey'in yönetiminde 1945 yılında kurulan, temelleri ise 1827'de Donizetti Paşa'nın kurduğu Mızika-i Humayun orkestrasına dayanan İstanbul Belediyesi Şehir Orkestrası, 1972 yılında Kültür Bakanlığı'na bağlanarak İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası adını almış.

 



Orkestrada aşk ve duygusal temalarda obuayı duyabilirsiniz.

SK: Binamız tarihi çok güzel bir bina. Ancak senfoni orkestrasına uygun değil. AKM'nin kapanmasından sonra biraz da mecburiyetten geldik buraya. Orkestramız için uygun değil.

Sezai Bey, siz obua çalıyorsunuz değil mi?

SK: Senfoni orkestralarının en güzel özelliği yönetimlerinin kendi içinden seçilmesidir. Ben orkestrada birinci obua çalıyorum. Obua bize çok yabancı bir enstrüman değil, atası “zurna”dır. Avrupalılar savaş zamanlarında Doğu'dan alıp götürüyor zurnayı ve kendilerine uygun hale getiriyorlar. Obua orkestrada en erken saza giren müzik aletidir. Çok temel bir sazdır. Orkestra sahneye çıktığında la sesi verir, herkes obuaya göre akort olur.

 

 

 



Orkestra şefi Ender SAKPINAR

 

 

Orkestrada Yuri aşka gelip ayağına vurunca...

Orkestrada şef tam olarak koordinasyonu sağlıyor, koç gibi düşünün. Bir orkestrada farklı enstrüman çalan bir çok müzisyen var. Çok sesli müzikte, bu çok seslilerin bir arada olmasını sağlayabilmek için bir yöneticiye ihtiyaç duyulmuş.

Bunun çok hoş bir hikayesi var. Eskiden Yuri adında bir şef orkestraya tempo verebilmek için elindeki uzun sopayla yere vuruyormuş, Yuri bir gün coşmuş o coşkuyla sopayı öyle bir vurmuş ki ayağına kangren olup ölmüş. Tabii eskiden daha küçük orkestralar vardı, zamanla büyüdü ve büyüdükçe de şefe ihtiyaç duyuldu. Teknik bir ihtiyaç olduğu kadar, armoni ve ahengi kurarak eseri seyirciye en iyi şekilde hissettirmek için de şeflere ihtiyaç vardır.



 

 

Bizim seyircimiz pop seyircisi gibi değil, her yere gelmez…

Bakanlığımızın desteği ile bu yıl Haliç Kongre Merkezi’nde bir kaç konserimiz olacak. Orayı da deneyeceğiz. Sorun sadece İDSO'nun bir salonu olmaması değil. Müzikseverler sabit bir yer soruyor bize. Nerede çalıyoruz bilmek istiyorlar.

Klasik müzik seyircisi, yıllarca büyük bir emekle oluşturulmuş bir seyirci topluluğudur. Onları kazanmak istiyoruz.

Klasik müzik seyircisi yıllık programa bakıyor, takip ediyor. Gerçekten çok arıyorlar, haftaya neredesiniz diye soruyorlar. Konser salonu uzakta ise “Orası çok uzak, gelemeyiz” diyorlar. Klasik müzik seyircisi, yıllarca büyük bir emekle oluşturulmuş bir seyirci topluluğudur ve mekan değişikliklerinden hoşlanmıyorlar.

Bakanımıza sesleniyoruz... İstanbul'da neden olmasın?

Bu salon meselesi sadece bizim çözebileceğimiz bir konu değil. Bakanlığımızın da buna yönelmesi gerek. Dileriz buna sıra gelir ve çözülebilir. İstanbul'da konser vermemiz için imkan var. Bakanlığımızın buna onay vermesi lazım. Aslında çözülmesi çok kolay bir mesele.

 

 

 



Klasik müzik seyircisi, yıllarca büyük bir emekle oluşturulmuş bir seyirci topluluğudur. Onları kazanmak istiyoruz.

Klasik müzik seyircisi yıllık programa bakıyor, takip ediyor. Gerçekten çok arıyorlar, haftaya neredesiniz diye soruyorlar. Konser salonu uzakta ise “Orası çok uzak, gelemeyiz” diyorlar. Klasik müzik seyircisi, yıllarca büyük bir emekle oluşturulmuş bir seyirci topluluğudur ve mekan değişikliklerinden hoşlanmıyorlar.

Bakanımıza sesleniyoruz... İstanbul'da neden olmasın?

Bu salon meselesi sadece bizim çözebileceğimiz bir konu değil. Bakanlığımızın da buna yönelmesi gerek. Dileriz buna sıra gelir ve çözülebilir. İstanbul'da konser vermemiz için imkan var. Bakanlığımızın buna onay vermesi lazım. Aslında çözülmesi çok kolay bir mesele.

Klasik müzik için özel bir salona ihtiyaç var. Ankara'da bu başarıldı.

Çok amaçlı salonlar yapılıyor. Perde iniyor tiyatro oluyor, perde iniyor dans salonu oluyor, bu bize hiç uygun değil. Nasıl Ankara'da klasik müzik için bir salon yapıldı ise aynısını İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası olarak biz de İstanbul'da talep ediyoruz.

Futbol sahasında voleybol oynanıyor mu?

Bir futbol sahasında hem basketbol, hem voleybol, hem de hentbol oynatamazsınız. Aynı şey bizim için de geçerlidir. Akustik açıdan, oturma düzeni açısından, sesimizi seyirciye duyurmak ve birbirimizi anlamak açısından bu çok önemlidir. Klasik müzik için özel ve sabit bir salona ihtiyacımız vardır. Eğer bu yıl hazırladığımız iddialı programımızı bir de iddialı bir salonla taçlandırabilseydik, klasik müzik adına muhteşem olacaktı.

 



 

 

Berlin Senfoni Orkestrası’ndan Lior Shambadal’ı İstanbul’da müzikseverlerle buluşturacağız.

İstanbul'da büyük bir müzik hayatı var. Birçok orkestra oluştu. Bu yarış içine girmek zorundayız. İDSO’nun bir çekiciliğinin olması lazım. Bizim kemikleşmiş bir seyircimiz var, onlara daha fazla ulaşmak istiyoruz. Avi Ostrowsky’yi getirdik. Dünyaca ünlü sanatçıları İstanbul’a getiriyoruz. Yeni sezon için hazırladığımız program; seyirciyi de, orkestrayı da, icracıları da mutlu edecek bir programdır. Programımız internet sitemizden www.idso.gov.tr detaylı olarak incelenebilir.

Kadro eksiği yüzünden genç müzisyenleri beyin göçüyle kaybediyoruz.

Kadromuzda 30-40 kişi kadar açığımız var. Emekli olanların yanında genç nesil de var. Yeni mezunların hepsi dünya çapında müzisyenler ama biz onları kadroya alamıyoruz. Kadro bulamayan genç nesil müzisyenler de Avrupa'ya gidiyor. Bu durum da maalesef beyin göçüne neden oluyor. Klasik müzikte yer var, kadro yok. Buna bir an evvel çözüm üretilmesi gerekiyor. Bu konuda bankalıkla daha önce de görüşmelerimiz oldu, yeni Bakanımızla da görüşeceğiz.

Klasik müzik sevmiyorum” demek “Ben yemek sevmiyorum” demektir...

Herkese hitap eden bir müzik yapıyoruz.” Klasik müzik sevmiyorum” demek, “Ben yemek sevmiyorum” demek gibi bir şeydir, mutlaka size hitap eden bir şey vardır. gaste.tv Klasik müzik sevmiyorum diyen bir kere dinlesin iddia ediyoruz daha çok sevecektir. Klasik müzikte herkes kendine göre bir şey bulacaktır. Yeter ki konsere gelsinler.

 

 



Ben bakkalımı davet ediyorum. Önce ‘Bırak hocam’ deyip gelmiyorlar ama...

Eğer bir salonumuz olsa eğitim konserleri de veririz. Geleceğin seyircisini yaratırız. Ben bakkalımı davet ediyorum, önce “Bırak hocam” deyip gelmiyorlar ama gelince de çok beğeniyorlar.

Öğrencileri getirmeleri için öğretmenlere sesleniyoruz…

Maestronun dediği gibi bu kısıtlı şartlarda okullarla bağlantıya geçiyoruz. Öğrenciler provalarımızı dinliyor, müziği deneyimleyip tanıyorlar. Öğretmenlere sesleniyoruz. Bizimle temasa geçip gelirlerse kapılarımız onlara açık.

Sokak çocuklarından orkestra kuruldu. Çocukların eline birer enstrüman verince, suç işleme oranı düştü...

Venezüella'da hükümet tarafından bir deney yapıldı. Sokak çocuklarından oluşan orkestralar kurdular. Yapılan bu deneyde uzun vadede çocukların suça bulaşması inanılmaz derecede azaldı, yok oldu. Çok büyük bir sosyal sorumluluk çalışmasıdır bu.

Çocukların eline birer enstrüman verip, bir odada yüz çocuğu birlikte çaldırdığınızda, bu çocuklar hem başkasının hakkına saygı duymayı, sırasını beklemeyi, sabretmeyi, takım içinde yer almayı, ait olmayı, hem de demokrasiyi öğrenmiş oluyor. Bütün dünyada bu çözüm yolu değerlendiriliyor.

 

 



 

 

Çocukların gözlerinde o ışığı görmelisiniz...

Türkiye'de de bu çalışmalar başlatılıyor. Biz de bu çocuklara destek vermeye başladık, seneye de programımız içine alacağız. Onlarla birlikte çalmaya devam edeceğiz. Çocukları görmelisiniz hepsi nasıl istekli. Gözlerinde o ışığı görebiliyorsunuz. Topluma, ülkeye en büyük yarar bu.